Giriş Sayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle
Ticarex Güvenli E-Ticaret ve Alışveriş Sitesi
 Kurumsal Üyelik  |  Şifremi Unuttum  |  Yeni Üyelik
 Türkçe
 
E-Posta :  Şifre :  
 


Ürün Ara
X
  • seyler
    Şeyler | Georges Perec - Resim 1
    Şeyler - Resim 1 / 1

Şeyler - Georges Perec


Ürün Adı:Şeyler 
Üretici Firma:Metis Yayınları 
7.2 / 10 |Oy: 17 |Yorum: 1

Stokta Yok
Son Satış Fiyatı : 0,00 (Vergiler Dahil)
Haber Ver




Google+
  • Ürün Yorumları
  • Resim Ekle
  • Tavsiye Et
  • Fiyatı Düşünce Haber Ver
  • Kıyaslama Listeme Ekle




60'lı Yılların Bir Hikayesi: Şeylere Dair Bir Hikaye...

Jerome'la Sylvie, özgürlüklerinden hiç ödün vermeden herşeye sahip olmayı düşlerler. Oysa öğrencilikten çıkıp daracık odalardan, "bir pantolon, bir kazak"tan, kötü yemekhane yemeklerinden kurtulmanın ve düşledikleri yaşama ulaşmanın bir bedeli vardır. Nesnelerle örülü yaşam giderek daha da ulaşılmaz bir imgeye dönüşür.

Perec, ikinci basımını yaptığımız Şeyler'de, 60'lı yılların, Jerome'la Sylvie ve arkadaşlarının bu hikayesiyle Fransız toplumunun keskin bir tanımını veriyor. Dahası her şey ne kadar tanıdık...


Açılış bölümü, s. 9-16

Gözler önce yüksek, dar ve uzun koridordaki halı döşemenin üzerinde kayacaktı. Duvarlar, akağaçtan yapılma gömme dolaplardan oluşacak, dolap kapaklarının üstündeki bakırlar ışıldayacaktı. Birincisi Epsom'da galip gelen Thunderbird'ü, ikincisi Ville-de-Montereau çarklı gemisini, üçüncüsü Stephenson'un bir lokomotifini canlandıran üç gravürü geçtikten sonra, itmek için minicik bir hareketin yeteceği, damarlı karaağaçtan iri halkalarla tutturulmuş deri bir perdeye ulaşılacaktı. O zaman halı döşemenin yerini, soluk renkli üç halının yer yer örttüğü sarımsı parke alacaktı.

Her yan kahverengi, toprak rengi, pas rengi, sarı olacaktı; renkleri biraz atmış, tonlarının dozu özenle, neredeyse tartılarak ayarlanmış, ortada daha açık renkli birkaç lekenin, bir yastığın adeta cırlak kavuniçisinin, ciltlerin arasında yitip gitmiş alacalı birkaç kitabın dikkati çekeceği bir dünya olacaktı burası. Gündüz dalga dalga giren ışık, güllere karşın yine de biraz hüzünlü kılacaktı bu odayı. Akşam odası olacaktı burası. Kışın, perdeler örtüldüğü zaman, birkaç ışık noktasıyla "kitaplıkların durduğu köşe, müzik dolabı, yazı masası, iki kanepe arasındaki sehpa, aynadaki belli belirsiz yansımalar" tüm nesnelerin, cilalı tahtanın, zengin ve ağır ipeğin, kesme kristalin, yumuşacık derinin parlayacağı gölgeli büyük mekânlarla huzur dolu bir liman, bir mutluluk ülkesi olacaktı.

Birinci kapı açık renk halı döşeli bir odaya açılacaktı. Tüm zemini kocaman bir İngiliz yatağı kaplayacaktı. Sağda, pencerenin iki yanında dar ve uzun iki etajerin üstünde bıkmadan usanmadan kezlerce ele alınmış birkaç kitap, albümler, oyun kartları, çömlekler, kolyeler, ıvır zıvır bulunacaktı. Sol tarafta, meşe ağacından yapılma eski dolapla tahta, bakır karışımı ayaklı iki giysi askısı, ince çizgili gri ipek döşemeli alçak ve yayvan bir koltukla tuvalet masasının karşısında duracaktı. Banyoya açılan yarı aralık kapıdan kalın bornozlar, kuğu boyunlu bakır musluklar, istenilen yöne çevrilebilir büyük bir ayna, bir çift İngiliz tıraş bıçağıyla yeşil deriden kılıfları, şişeler, kemik saplı fırçalar, süngerler göze çarpacaktı. Odanın duvarları alaca renkli dokuma kaplı olacaktı; yatak İskoç battaniyesiyle örtülü olacaktı. Üç yüzeyi çepeçevre bakır işlemeli bir komodinin üzerinde çok uçuk gri renkte ipek abajurlu gümüş bir şamdan, sarkaçlı, küçük, dikdörtgen bir saat, ayaklı kadeh içinde bir gül ve komodinin alt katında katlanmış gazetelerle birkaç dergi bulunacaktı. Daha ilerde, yatağın ayakucunda, gerçek deriden yapılma iri bir puf duracaktı. Pencerelerdeki tül perdeler bakır raylar üzerinde kayacaktı; kalın yünlü gri güneşlikler yarı yarıya örtülü duracaktı. Oda alacakaranlıkta da aydınlık görünecekti. Gece için hazırlanmış yatağın üzerindeki duvarda, Alsace tipi iki küçük apliğin ortasında asılı duran ve uçan bir kuşu gösteren dar, uzun, olağanüstü siyah beyaz fotoğraf, biraz yapmacıklı yetkinliğiyle göze çarpacaktı.

Yaşam kolay, yalın olacaktı burada. Maddi yaşamın tüm sorunlarına, tüm yükümlülüklerine doğal bir çözüm bulunacaktı. Temizlikçi kadın her sabah gelecekti. Şeker, yağ, şarap on beş günde bir eve getirilecekti. Geniş, aydınlık, karoları mavi armalı bir mutfak olacaktı, mutfakta sarı renkli Arabesk bezemeli, madeni ışıltılar saçan üç seramik tabak bulunacaktı; her yanda gömme dolaplar, ortada beyaz ahşap bir masa, tabureler, banklar bulunacaktı. Her sabah duştan sonra yarı giyinik olarak buraya gelip oturmak hoş olacaktı. Masanın üstünde greli seramikten kocaman bir yağ kabı, marmelat, bal kavanozları, tostlar, ortadan ikiye bölünmüş greyfurtlar duracaktı. Günün erken bir saati olacaktı. Uzun bir mayıs gününün başlangıcı olacaktı bu.

Postadan gelen zarflarını açacaklar, gazetelerine göz gezdireceklerdi. İlk sigaralarını yakacaklardı. Dışarı çıkacaklardı. İşleri, sabah yalnızca birkaç saatlerini alacaktı. Öğle yemeğini yemek üzere buluşacaklardı; havalarına göre ızgara ya da sandviç yiyecekler, bir sokak kahvesinde kahve içecekler, sonra da yürüyerek, ağır ağır evlerine döneceklerdi.

Daireleri pek seyrek düzenli olacaktı. Ama düzensizliğinin bile çok büyük çekiciliği bulunacaktı. Bunu dert etmeyeceklerdi; yaşayacaklardı orada. Çevrenin konforu onlara kazanılmış bir olgu, temel veri, doğalarının bir hali gibi gelecekti. Dikkatleri, ilgileri başka yerde, açtıkları kitapta, yazacakları metinde, dinleyecekleri plakta, her gün yeniden başlayan karşılıklı konuşmalarında olacaktı. Sinirlenmeden, acele etmeden, suratlarını buruşturmadan uzun zaman çalışacaklardı. Ardından da akşam yemeğini yiyecekler ya da akşam yemeği için dışarı çıkacaklardı; arkadaşlarıyla bir araya gelecekler, birlikte gezeceklerdi.

Zaman zaman, kitaplarla dolu bu duvarların, tümüyle eve uydurulmuş, öyle ki sonunda kendi kullanımları için yaratıldıklarına inandıkları bu eşyaların, bu güzel, yalın, tatlı, ışık saçan nesnelerin arasında tüm bir yaşam uyum içinde geçebilirmiş gibi gelecekti onlara. Yine de buraya zincirle bağlı gibi hissetmeyeceklerdi kendilerini; bazı günler serüvene gideceklerdi. Hiçbir tasarı olanaksız gelmeyecekti onlara. Ne hınç, ne acı, ne de çekememezlik duyacaklardı. Çünkü olanakları ve arzuları her zaman, her noktada uyuşacaktı. Bu dengeye mutluluk adını verecekler ve özgürlükleriyle, sağduyularıyla, kültürleriyle, ortak yaşamlarının her anında onu keşfetmesini, korumasını bileceklerdi.

Zengin olmayı isterlerdi. Zengin olmayı bileceklerini sanıyorlardı. Zengin insanlar gibi giyinmeyi, gülümsemeyi, bakmayı bileceklerdi. Gerekli inceliklere, ölçülülüğe sahip olacaklardı. Zenginliklerini unutacaklardı, bileceklerdi zenginlikleriyle gösteriş yapmamayı. Övünmeyeceklerdi bununla. Soluyacaklardı zenginliği. Zevkleri yoğun olacaktı. Zevk alacaklardı yürümekten, gezmekten, seçmekten, değerlendirmekten. Yaşamaktan zevk alacaklardı. Bir yaşama sanatı olacaktı yaşamları.

Bu işler hiç de kolay değildir oysa, tam tersine. Zengin olmayan ama olmak isteyen "bu istekleri çok basit bir nedene dayanıyordu; "çünkü yoksul değildiler"" bu genç çift için bulundukları konumdan daha rahatsızı olamazdı. Sahip olmaya layık olduklarından başka şeyleri yoktu. Daha şimdiden geniş yer, ışık, sessizlik düşleri görürlerken, küçücük konutlarının, günlük yemeklerinin, sözünü etmeye değmeyecek kadar önemsiz tatillerinin korkunç bile sayılmayacak, yalnızca sınırlı –belki de böylesi en kötüsüydü gerçekliğine gönderilmişlerdi. Ekonomik durumlarına, toplumsal konumlarına uygunluk gösteren buydu. Bu onların gerçeğiydi, yoktu başka gerçekleri. Gel gelelim yanlarında, yörelerinde, yürümeden edemedikleri yollar boyunca, antikacıların, bakkalların, kırtasiyecilerin sergiledikleri şeyler, yapay parıltılar saçmalarına karşın insanı baştan çıkarıyorlardı. Palais-Royal'den, Saint-Germain'e, Champs-de-Mars'dan Étoile'e, Luxembourg'dan Montparnasse'a, Ile Saint-Louis'den Marais'ye, Ternes'den Opéra'ya, Madeleine'den Monceau Parkı'na dek tüm Paris onları sürekli kışkırtıyordu. Sarhoşluk içinde, hiç zaman yitirmeksizin, sonsuza dek ona teslim olmak için yanıp tutuşuyorlardı. Oysa arzu ufukları acımasızca karartılmıştı; gerçekleşemeyecek dev düşleri, yalnızca ütopyaydı.

Detay Bilgileri
DilTürkçe
Basım Tarihi2012
YazarGeorges Perec
Sayfa Sayısı112
Kağıt3. Hamur Kağıt
KapakKarton
Basım Yeriİstanbul
Baskı Sayısı4
ÇevirmenSevgi Tamgüç
Ebatlar (YxG)13x19 cm
Isbn No9789753421973
Kitap Orjinal AdıLes Choses







Benzer Ürünler

Uyuyan Adam | Georges PerecUyuyan Adam | Georges Perec
Metis Yayınları
W ya da Bir Çocukluk Hatırası | Georges PerecW ya da Bir Çocukluk Hatırası | Georges Perec
Metis Yayınları
Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırdır da Neyin Nesi? | Georges PerecBahçedeki Gidonları Kromajlı Pırdır da Neyin Nesi? | Georges Perec
Metis Yayınları
Yaşam Kullanma Kılavuzu | Georges PerecYaşam Kullanma Kılavuzu | Georges Perec
Yapı Kredi Yayınları
Paralı Asker | Georges PerecParalı Asker | Georges Perec
Sel Yayıncılık
Kayboluş | Georges PerecKayboluş | Georges Perec
Ayrıntı Yayınları
Yaşam Kullanma Kılavuzu | Georges PerecYaşam Kullanma Kılavuzu | Georges Perec
İmge Kitabevi
Sana Gül Bahçesi Vadetmedim | Joanne GreenbergSana Gül Bahçesi Vadetmedim | Joanne Greenberg
Metis Yayınları
Troya'da Ölüm Vardı | Bilge KarasuTroya'da Ölüm Vardı | Bilge Karasu
Metis Yayınları
Ekmek Arası | Charles BukowskiEkmek Arası | Charles Bukowski
Metis Yayınları




2.3690 sn.