“Kazmaya devam ediyoruz. 1,5 metre aşağı doğru kazacağız, giriş çıkış kolay olsun. Bir o kadar da genişleteceğiz çalışma alanımız rahat olsun diye. Tempomuz iyi, bir arkadaş kazıyor iki arkadaş çıkan toprağı leğenin içinde iyice incelttikten sonra tuvalete döküyor. Yavaş yavaş, ‘Bu tuvalet tıkanmazsa da, kazılan toprak yumuşak olduğundan çok toprak çıkıyor, böyle eriterek nereye kadar gideriz?’ diye düşünmeye başlıyorum. Ama şu ana kadar da tuvalet tıkanma belirtisi hiç göstermedi. Toprakları leğende incelttiğimiz görüntüler bana kovboy filmlerindeki dere kenarlarında eleklerin içine koydukları çakılların içinden altın arayanları çağrıştırıyor. Bunun esprilerini yapıyoruz: ‘Biz de altın yerine özgürlük arıyoruz.’” Türkiye’de hapishane üzerine, özellikle 12 Eylül’ün hapishaneleri üzerine pek çok anı ve öykü yazıldı. O kadar fazla olmamakla beraber, hapisten kaçmak üzerine de... Bu kitapta, Sebahattin Selim Erhan, üç gerçek kaçış girişiminin öyküsünü anlatıyor. Kaçış eyleminin öyküsünden ibaret değil ama anlatılanlar. Ondan öte, bir direniş ruhunun öyküsüyle karşı karşıyayız. Dayatılan şartlara, özgürlüğün kısıtlanmasına ne olursa olsun direnen bir irade. Erhan’ın anlatısı, bu iradenin nasıl sınır tanımaz olabileceğini gösteriyor. Dokümanter yanıyla da çarpıcı: Hapishaneden tünel kazma macerasının nasıl zorlu bir uğraş olduğunu, nasıl hayal etmesi bile zor ayrıntılarla uğraşmayı gerektirdiğini bütün canlılığıyla tasvir ediyor. Benzersiz bir tarih tanıklığı ve direniş, filmleri aratmayacak bir öykü...
Detay Bilgileri
Dil
Türkçe
Basım Tarihi
Ekim 2010
Yazar
Sebahattin Selim Erhan
Sayfa Sayısı
352
Kağıt
3. Hamur Kağıt
Kapak
Karton
Basım Yeri
İstanbul
Baskı Sayısı
1
Ebatlar (YxG)
13x19 cm
Isbn No
9789750508172
Adı
Yine Kazacağız, Yine Kaçacağız!
EAN
9789750508172
Yayın No
İletişim - 1526
Dizi
Anı - 53
Sayfa
352
Baskı
2.Baskı Kasım 2010, İstanbul (1.Baskı Ekim 2010, İstanbul)
Kapak Hakkında
Sebahattin Selim Erhan, Eskişehir Cezaevi’nde tünel bulunduktan sonra tünelcilerle görüşmeye gelen gazetecilere “Yine kazacağız, yine kaçacağız!” derken (Cumhuriyet, 1 Temmuz 1989)