Şimdi yıl, bir dokuz yüz doksan dokuz. Kaplumbağa hala masamın üzerinde; o yıllardan kalan tek somut anı neredeyse. Zaman zaman kafasına basıyorum, zili ilk günkü gibi çalıyor. Kızım on beş yaşında, çocukluğunda kaplumbağayı oyuncak olarak hiç sevmedi; geçenlerde nasıl olup ta böyle bir nesne edindiğimi sordu. Amcasının yazamadığı zamanlarda bizlerle iletişim kurmakta kullandığını anlattım."Aslında", dedi "zil o kadar tiz ve şiddetli ki, bir iletişim aracından çok tehlikeyi haber veren alarmlara benziyor. Üstelik kaplubağa o kadar ağır hareket eden, sabırlı ve sempatik bir hayvan ki, bu ses ona uymuyor."Kaplumbağa sonradan olacakları bize haber vermeye çalışıyor idiyse bile Melis haricinde hiçbirimiz onun kehanetlerini anlamamıştık. Sabırlı olmaya gelince; zaten yaşamı o kadar ağır yaşıyorduk ki, sabırsızlansak da bir şeylerin daha farklı olmuş olabileceğini hiç sanmıyorum.