Adalet Adaoğlu, kendini hemen ele vermeyen teknik denemeleriyle çok sesli bir orkestrayı yönetir gibidir oyunlarında. Sahne tasarımı, lâmba, radyo, kapı gibi objelerle nasıl küçük ama zengin bir dil oluşturursa; konuşmalar da bir o kadar eşyaya bağlanır ve derinleşir. Yıkılmış duvarlar, yasaklanmış sokaklarla çevrili hayatlar, zor ayakta duran ev kadınları, baskın fakat yanlış ahlâki kabuller ile iç içe büyüyen insanlar, siyasetin ve toplumun gölgesinde ışığı arayanlar, kaçışla mutlu olmaya çalışanlar, insanın insan olma çabası etrafında dizilirler. Bu örgüyle Adalet Adaoğlu, Edip Cansever'in "Ne gelir elimizden insan olmaktan başka" dizesindeki içtenlikle en azından insan olma sorumluluğunun hatırlanmasını ister gibidir.